Varmak değil, sadece gitmek... gitmek

hürriyet

12 Temmuz 2010 Pazartesi

namaste

başlığı farkında olmadan da olsa shrek söyledi. ama duruma en uygun başlık bu bence yoksa henüz başlık aşamasında kalmıştım ya da öylesine bişey yazmıştım... şu an o içerde fox tv den lost izliyor. bense fesleğenimin, domates vermese de boyuna giden domatesimin, üç süs biberini gururla taşıyarak domatese nazire yapan biberimin, çoktandır istediğim ama en sonunda shrek'in sürpriz yaparak bana aldığı yeşil balkon saksılarının içindeki maydanoz ve nanelerimin yanında hiç esintisi olmayan (belki esinti vardır ama bu lanet sokağa uğramaz) balkonumuzda ilk yazımı yazıyorum. saat 00:34 sokağımız ilginç bir şekilde sessiz hayırdır inşallah hayırdır inşallah. bence en iyi ihtimalle gece üçte kalkıp muhabbet edebilmek için enerji topluyorlardır.

bugün büyük gün içim bi tuhaf boğazımda bir yumru karnımda bir sıkışma var. heyecanlıyım çok ama çok. yo hayır yarın amerikaya gitmiyoruz, vize almaya da gitmiyoruz, yoo tatile de çıkmıyoruz... yarın radyoterapinin son günü. araya zatürre gitmese çoktan bitecek olan radyoterapinin. radyoterapinin bitmesi demek; her sabah acaba shrek kahvaltı yaparsa mı bugünü rahat geçirir yoksa açken mi daha az bulantısı oluyor diye düşünmemek demek, radyoterapinin bitmesi demek; hergün saat 11.30 bornova şifa hastanesine gitmek zorunda olmamak demek, shrek tedaviye girdiğinde diğer kanserli hasta yakınlarıyla tuhaf bakışmalar yaşamak zorunda kalmamak demek, eve uçarcasına dönmeye çalışırken yolda sürekli gözünün içine bakıp acaba bulantı başladı mı diye düşünmemek, eve geldiğinde acaba ne yapsam da bugün kusmasa diye düşünmemek ne yaparsan yap yine de iki büklüm kusarken alnını tutup sırtını sıvazlamamak, günden güne kilo kaybettiğini görmemek, en sevdiği yemeği yaptığında kokusunun midesini bulandırmaması, midem şiş şimdi yemiycem dememesi demek. hatta komşunun pişirdiği yemeğin kokusunun onu nasıl rahatsız ettiğini düşünüp için için daha fazla üzülmemek, o içerde halsiz bitkin aç bilaç yatarken çaresiz oturmamak demek. o açken senin de aç olman ama gidip mutfakta atıştırdıkların için kendini iğrenç hissetmemen demek..
beş yıldır her nazını çeken adama hiç naz yapmamaya (elimden geldiğince) çalışmak, hiç naz yapmayan, her işini kendi yapan bir de üstüne senin işlerine yardım eden sevdiceğinin senden birşey istemek zorunda kalmasını ama bunu kendine yedirememesini görüp daha da parça parça olmamak demek.
daha nasıl anlatayım bilen zaten biliyor.
biliyorum çok arabesk oldu ama bunları neden yazdığımı az sonra açıklayacağım.

yarından itibaren herşeyin daha güzel olacağını, adım adım iyiye doğru gideceğimizi düşünüyorum, içimden öyle geliyor, öyle istiyorum. evet bir olaya çok bel bağladık farkındayım hayatımızın dönüm noktasına onu koyduk baksana adına blog hazırladık, şimdiden yazmaya başladık. ama buna ihtiyacımız var, tavşanın kovaladığı havuç gibi onun peşindeyiz, koşamadığımızda da yine onu hayal ediyoruz... belki abartıyoruz ama yapacak bişey yok..

biliyorum, istiyorum, umuyorum bu gidiş bize iyi gelecek, orada iyi şeyler olacak, döndüğümüzde burda daha iyi bi gelecek kurup bıraktığımızdan daha iyi şekilde devam edeceğiz... belki sadece umuttur, belki bizden bi bok olmaz.. olsun bir kez daha denemeye değer.

bu blogda eğlenceli şeyler yazılacak, gezilen görülen yerler, yenilip içilenler, gülen fotoğraflarımız olacak. bu gün yazdıklarımdan başka özledim hariç (özlerim gidince biliyorum) ağlamaklı laf olmayacak.. az öncekileri yazma sebebime şimdi geldik. yarından itibaren özellikle de 24 ağustostan sonra koyduğum fotoğraflara bakarak kimse oh bee hayat size güzel, şansa bak, diye düşünmesin yoo ya da düşünsün çünkü hayat gerçekten bize güzel olacak çünkü biz gerçekten gülmeyi eğlenmeyi fazlasıyla hakettik...

FIONA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder