Varmak değil, sadece gitmek... gitmek

hürriyet

26 Aralık 2010 Pazar

One Day Trip to San Francisco-24 Aralık 2010

Merhabalar,

Tatili ve güzel havayı bahane ederek düştük San Francisco yollarına. Ama ne düşmek sabah 6 da kendimizi vurduk interstate 80 e. Hava aydınlanmamış, bizim tabirle karga bokunu yemeden oluyor bu durum. :))


Donner Summit-Kar benim boyumu geçiyor...
 Burası da acil durum pisti herhalde. Tam 6 şerit var. Uçağınızı çok rahat indirebilirsiniz :))
 Fiona ve Efe yolun tadını çıkarıyor.
 Sacremento'da kahve molası. tabii ki de starbucks. Başka nerde kahve içilir ki Amerika'da ;)
 Rotamızı koruyoruz. I-80 West to San Francisco

Belki de gelecekteki adresimiz. University of California at Davis :)
 Fisherman's Wharf'a varıyoruz. Reno'nun tersine sokakta yürüyen insanlar var. Şaşırdık yahuu!!:)
 Vee işte ünlü tramwaylar. insanlar binmek için saatlerce bekliyor imiş. Bizim o kadar zamanımız yoktu o yüzden resmini çekmekle yetindik. :)
Kartpostallara konu bir görüntü. Makinemiz de güzel olsa idi...:D
Bize San Francisco şehir içinde ve körfezinde amfibik(karada ve denizde gidebilen) aracımızın içindeyiz. Turun adı Ride the Duck olunca kaz sesiveren düdüklerimizi de unutmuyoruz :))
Her şeyin sarımsaklı olduğu bir dükkan. Dondurmanın bile!! İçeride nasıl bir koku var allah bilir :))
God Father hastaları bu binayı tanıyacaklar. Sahnelerinden biri bu binanın restoranında çekilmiş!

her erkeğin hayali Ferrari store
evet ve ördeği denize salmanın vakti geldi. Yavaştan hazırlanıyoruz.
3...2....1
ve işte San Francisco körfezinin serin sularına atıyoruz kendimizi. Hava biraz daha sıcak olsa biz de atıcaz kendimizi belki ama şimdilik geminin içindeyiz:))
 yolculuğun tadını çıkarıyoruz
arkamıza ünlü iskeleleri aldık ve yavaştan körfeze çıkıyoruz.
 arkamızda Bay Bridge i görebilirsiniz. San Francisco yu ana karaya bağlayan köprülerden biri.
 ve Fiona kaptan köşkünde Ördek (Duck) in kontrolünü alıyor. Su anda AT&T Park a doğtu gidiyoruz.
Fiona dan sonra dümeni ben devralıyorum :))
 ve işte ünlü Alcatraz. bu sefer gezmeye fırsatımız olmadı ama bir daha ki sefer mutlaka.
 Noel hediyelerimiz :D
 Fiona kendine yeni arkadaşlar ediniyor :))
San Francisco yokuşlarından bir görüntü...
 Gezimizin 2. ayağı olan Aquarium of the Bay deyiz. Körfezde bulunan deniz canlılarının sergilendiği bu yer anlatmakla bitmez. Bu yüzden ilginç resimlerimizi ekliyorum buradan. Bu foto da Fiona yine ustalığını konuşturuyor. Hangi arada deniz yıldızıyla beni aynı kareye bu açıyla soktu bilemiyorum. Sanırım her şey makina değil. Bunu anlıyorum...Tabi bu Fiona ya güzel bir makina almayacağım anlamına gelmiyor:))
 Fiona akşama ahtapot salatası yapmaya karar veriyor ve yakalıyor hayvanı boğazından... :D
 Hazır ordayken deniz yaşamını bir de orda yaşayanların gözünden görelim diyoruz..
 Bu da Fiona... benden daha fotojenik olduğu kesin... :)
 Aquarium of the Bay den sonra yavaş yavaş son gün ışığını kaybetmeden ünlü Golden Gate Bridge e doğru yola çıkıyoruz. Makinemizde fazla şarj yok ama bu güzel fotoları çekecek kadar şanslıyız. Filmlerde bazen deprem yüzünden bazen de uzaylı saldırılarıyla yıkıldığını gördüğümüz köprü tan karşımızda bütün ihtişamıyla duruyor. Park edeceğimiz yerler boş olsa idi inip yürüyerek geçebilirdik ama Noel nedeniyle kalabalık inanılmaz fazla...
Saçlarını dağıtırsın rüzgarlara bırakırsın dedirten bir foto :))

Bir anda karar verip geldiğimiz San Francisco dan dönüşümüz biraz hüzünlü oluyor çünkü gezilecek görülecek o kadar şey var ki değil bir gün ancak 1 ay yeter tamamıyla sindirmek için California nın 2. büyük şehrini. Bir günde ancak kara ve deniz turu, aquarium of the bay gezisi ve Golden Gate i görebiliyoruz ama bununla yetinmeyeceğiz :))

Benim için anlamlı yanlarından biri de deniz turundan dönerken çok sevdiğim şarkılardan Sitting on the Dock of the Bay i dinleyip körfez sularında yol almaktı. 

Yaşadığımız günün kıymetini bilmek ve bunu değerlendirmek 24 aralık 2010 tarihinde tam anlamıyla gerçekleştirebildiğimiz bir şeydi. Bundan sonraki maceralarda görüşmek üzere. 

Sağlıcakla kalın...

SHREK

16 Aralık 2010 Perşembe

Shrek and Fiona go to skiing!!!!

Evet, hafta sonundaki banka soygunundan sonra kararmış sabıkamızı biraz olsun aklaştırır umuduyla kendimizi karlı dağlara vurduk bu sefer. İşte bugünkü (16 Aralık) maceramızdan kareler :)))

 ewt hazırlıklar 10.30 gibi başlıyor. ski boot dedikleri bot çeşidi eskiden sünger toplamak için dalan avcıların botları kadar ağır. benim giymeye çalıştığım 14 size bot bildiğin 48 e mi 49 a mı denk geliyor allah bilir. Çok ağır ve yürümesi zor oldukları ise tartışılmaz bir gerçek.
 Burada da kayak yapmaya hazır bir Fiona görüyorsunuz. Kayak giysileri, botlar, kayak ve sırık veya sopalarımız diyelim. Orijinali pole. Ordan anlayın artık. :) Bu noktaya gelebilmek icin herhalde kafadan bir 45 dk. harcadık ikimizde.
 Burda da Shrek kayak yapmaya hazır. Paltoları botları giyince kendimizi karın göbeğine atalım dedik. Arka plan bulutlu gözüküyor ama 3000 m den ara sıra böyle bulut geçişleri oluyor. Onun dışında güneşli bir havaydı. Bu yüzden güneş kremi sürmeniz şart. Sonra adama kış günü nerde bronzlaşyın diye sorarlar di mi!! :))
 Bunlar da Mt. Rose dağının karından payını almış kayaklarımız. bu resimde bildiğiniz tepeden aşağı kayılan noktaya çıkıyoruz. Aklımızda "the Frozen" filmi, gerçi hava daha kararmadı ama olsun insan bir kere düşünmeden edemiyor. Teleferikte sıkışırsan yapmaman gerekenler 1) aşağı atlama 2)tellere tırmanıp direklere ulaşmaya çalışma ellerin donar. falan filan neyse manzara harika bu arada.
 bu da teleferikte Fiona ve Shrek. Gülümsediklerine bakmayın ikisi de yusuf yusuf. Ayaklarımızda ortalama 140 cm kayaklar hareket eden bir teleferikten inmeye hazırlanıyoruz. daha 1 saat olmuş attılar ikisini teleferiğe gönderdiler yukarı. Hadi bakalım hayırlısı :))
 Dersten sonra bir nefes alalım diyoruz.
 Fiona'nın bacaklar gitgide ağırlaşıyor. O da çareyi eski yöntem uzatma hamlesinde buluyor. Hiç yoktan iyidir.:))
 Dersten sonra solo takılıyoruz :))
 inceden inceye fren yaparaktan :))
 burda allah ne verdiyse gözümü sakınmıyorum :D tepeden aşağı yallah :D
 Fiona olayı kaptı :)) Shrek ten daha iyi bir kayakçı olacak :D
 Fiona burda slalom yaparaktan üstüme gelmeseydi daha mutlu olurdum ama nasıl duracağını iyi biliyor :)
biraz önceki slalom unn gururyla verilmiş bir poz, allah nazardan saklasın :)) pistin de prensesiydi bugün. Afferin ona :))

15 Aralık 2010 Çarşamba

sonunda bu da oldu!!

Hayat şartları ve yüksek faiz oranları bizi buna zorladı. Yapacak bir şey yok. Artık biz de kanun kaçağıyız. Billy the Kid ve Patt Garret'ın çetesine katılmak için birer adayız. Nasıl mı? İşte size kanıtı. Fiona ya o kadar maske takalım, sessiz sedasız işimizi halledelim çıkalım dedim ama o illa ki direndi. Gel barda bir içki içelim, öyle kaçarız diye. Al işte sonucu, paparazziler her yerde. Ha şimdi ha 200 yıl önce ne fark eder. Karda yürücen izini belli etmicen demişler atalarımız. Söz dinlemezsen işte böyle olur. Nasıl mı? Buyurun aşağıya bir göz atın:

Evet, Fiona sürekli "I wanna be a millionare" şarkısını söyleye söyleye bizi bu batağa sürükledi. Bir elimde double barrel, belimde colt tabancam kameralara yakalandım. Fiona da iyi bir şey yapmış gibi para torbalarını gösteriyor. Nerdeyse fotoyu çeken garinbanı indirecekti.

Şaka bir yana Pazar sabahını günlük güneşlik görünce kendimizi attık Virginia City yollarına. Ne zamandır gitmek istiyorduk. Başvuruydu, çölyaktı, kanser testleriydi derken zaman geçip gitti, biz de erteledik gezimizi. Bu güzel pazar gününe kısmetmiş. Reno da yeterince yüksekte değilmişiz gibi buna bir 3000 ft daha ekleyip çıktık Virgina City e. Kendimizi zaman tünelinin içinde bulduk kente girdiğimiz andan itibaren. O western filmlerinde gördüğümüz ana cadde ve etrafında sıralanmış barlar kumarhaneler hediyelik eşya dükkanları, restoranlar. Bir tek önünde mezar taşları olan cenaze evine rastlamadık. Sanırım onu turistleri korkutmamak için arka sokağa almışlar :D Anlıyacağınız western filmden fırlamış bir kasaba Virginia City. Tabi artık sokaklarında at yerine harley davidsonlar dolaşıyor ama egsoz gürültüsüne kulağınızı tıkarsanız sorun yok.

Önce Efe ile bir dolaştık sonra baktık olmuyor. Onu arabaya bırakıp kendimizi Bucket of Blood adında ünlü bir bara attık. Şansımıza o gün birinin doğum günü imiş. Kentin yerlileri tarihi kıyafetleriyle sanki moda defilesi yapar gibi bir bir önümüzden geçmeye başladılar.

kasabının şerifi, jandarma komutanı, toprak ağası (soldan sağa)

bu tarihi karakterler daha bir başlangıç barın içinden görüntüler de yakında eklenecek. Gerçi biz her ne kadar şeriften uzak durmaya çalıştıysak ta o bizi yakından tanımaya can attığı için pek bir şey yapamadık :D


 gülümsediğimize bakmayın en baştaki resimden sonra ikimizde yusuf yusufuz bu fotolarda :))

Maceralarımızın devamı bir sonraki blog yazma girişiminde sergilenecek. Sabırlı bekleyişler. En azından biz 1 ay Christmas tatiline girmiyoruz bazı diziler gibi. Simdilik saglıcakla kalın.

Shrek

11 Aralık 2010 Cumartesi

burda günler böyle geçiyor


efe artık iyice evine alıştı ama hala arabaya inip binerken sorun yaşıyor, içerdeyken yolda giderken sorun yok, virajlarda koltuktan düşse bile ses çıkarmıyor:)))


soğuk havalarda daha da üşütmesin diye (zaten hala hapsuruyor) hırka giyiyor artık.





parkta oynarken tasmayı çıkarıp top peşinden koşturuyoruz.

bu aralar shrekin işleri çok o sebeple fazla gezme tozma yok. ama sabah akşam parkta yürüyüşler yapıyoruz hem bize egzersiz oluyor hem efe stres atıyor:))