Varmak değil, sadece gitmek... gitmek

hürriyet

31 Ağustos 2010 Salı

new in town 2


renodan ilk resimler... bu resimler apartmante kombinitonun camından çekildi üstteki beyzbol stadının stadı alttaki ise karşımızda otel Ramada.. fotoğrafta sanki çok uzakmış gibi çıkmış fakat alakası yok:) bu akşam maç vardı stadın ışıkları ondan yanıyor. en kısa zamanda biz de izlemeye gideceğiz, o günü heyecanla bekliyorum. 


şu an saat 21.55 yavaş yavaş uykum gelmeye başlıyor. tv de dance with the stars var. Shaq ve Justin Biber denen velet dans ediyorlar. vay arkadaş bu justinin ne kadar seveni varmış. ama siz asıl shaq i hip hop yaparken görmelisiniz o koca gövdeyle. internetimiz korkunç yavaş ama allahtan tv açısından şanslıyız. cable tv'miz var. tüm kanalları izleyebiliyoruz. sezon henüz açılmadığından sevdiğimiz programlar yok şu an. eylülde tüm diziler başlıyor. 
burda en büyük derdim yemek, yemekten de öte kokular... restoranlar ve kafeteryalar çoook ağır kokuyor. en iyi havalandırması olan yerlerde bile içten içten bir koku var. dün üniversitenin kafesinde shreki beklerken neredeyse bayılacaktım. ne yiyorlar anlamıyorum sadece domuz eti bu kadar koku yapabilir mi bilmiyorum. 5 dakika içersinde tansiyonum düştü samki zor attım kendimi cafeden dışarı. dışarsı da soğuk geldi üşüdüm ama o kokuya dayanmam imkansızdı. karnım acıkıyor ama içeri girip birşey yeme fikri bile içimi bulandırıyordu. en sonunda shrekin aldığı peynirli pizzayı yeyip pepsi kolayı içtim. ama bu daha da beter yaptı midemi. pizza vıcık vıcık yağlıydı. colanın tadı ise kola gibi değil.. aslına bakarsanız burda hiçbirşeyin tadı hiçbirşey gibi değil. su bir tuhaf, süt deseniz sanki içine nişasta atılmış gibi bi renkte. gelirken süper kolalar içicem diyordum nerdeee. mcdonaldsda gerçek cheese burger yemeyi hayal ediyordum fakat sadece iki ısırık alabildim, patatesle yetindim. hem içersi kokuyordu hem de burgerin tadı pek yavandı. bu kokulu yemekleri yiyemez de zayıflarım sanıyorsanız çok ama çok yanılıyorsunuz çünkü sokakta ne kadar acıkırsam eve gelince o kadar çok yiyorum:) burda en sevdiğim şey crushed tomatoes. alışverişe gittiğimde almıştım ne düşünerek aldım bilmiyorum ama o kadar tatlı geldi ki sabah kahvaltıda yumurtaya karıştırıyorum. dün akşam hem domates çorbası hem de domates soslu makarna yaptım. bir de ekmek mevzusu var, arkadaş ekmeğin içine bu kadar şeker konur mu bi çimçik daha koysa ekmek değil kek olacakmış. annemin kulakları çınlasın güya biz buraya gelmeden ekmek yapıp kahvaltıya bizi mis gibi ekmek kokusuyla uyandıracaktı.
duygu arkadaşım sözüm sana burda herşeyin paketi çok güzel ama lezzet arama.. gördüğün o hmm yaptığın şeylerin çoğu yalan. 
suyusevenkedi arkadaşım senin için çektiğim fotoyu da en kısa zamanda yayınlayacağım inşallah.

new in town

sevgili günlük,
yazarım diyorum yazamıyorum çünkü hala çok yorgunum, misal dün akşam 7'de uyudum sabah 8 buçuktan sonra  kalktım o da kıskardeş aradı da o sebeple aramasa belki biraz daha uyurdum. ama neyseki bugün kendimi iyi hissediyorum.
bugün sağlık sigortamı yaptırdık gerçi yarından itibaren geçerli olacak ama neyse bugün
kendime iyi bakmam lazım. dün üniversiteye gittiğimizde bacaklarını kırmış bir sürü insan gördüm ve korktum...bu sabah ilk iş sigortayı yaptırdık.
size buralardan bahsedeyim biraz daha önce de dediğim gibi caddeler çok geniş, kaldırımlar çok geniş, tüm kaldırımlar engellilerin inip binmesi için uygun, arabalar yayalara mutlaka yol veriyor, deli gibi hız yapan yok.
herkesin ama herkesin arabası var, yürüyen insan çok az. zaten tipine bakınca anlıyorsun sadece loserlar yürüyor. çok tuhaf tipler var mesela dün bankada beklerken gelenlerin hepsi bir koku filminde başrol oynayabilecek tiplerdi hani bu wrong turn tarzı filmlerde...
bir sürü ihtiyar var, genellikle kumar oynamaya gelmişler sanırım.
kumar dedim de slot machineler havaalanında daha başlıyor. reno merkezin tamamı nerdeyse casino. hediyelik eşyacılar ve casinolardan başka birşey yok denebilir.
alışveriş merkezleri biraz daha şehrin dışında Türkiyede olduğu gibi. yarın labors day olduğu için indirim olabilir umuduyla oraları keşfetmeyi düşünüyoruz.
malum ayakkabı getirmediğim için ilk önce bir spor ayakkabıya ihtiyacım var. sonrasına bakacağız artık.
hava sonbahar gibi burada güneşte durursan iyi ama gölgede durunca üşütüyor. buna rağmen hala insanlar klima çalıştırıyor ofislerde (soğutma amaçlı) inanılır gibi değil. parmak arası terlikle ve kısacık şortlarla gezenler var. anlayacağınız amerikalılar çok kanlı canlı insanlar. aslında evet çok sıcak kanlılar göz göze gelince gülümsüyorlar, selam veriyorlar. bizdeki gibi domuz gibi bakıp kafasını çevirmek ya da tepeden tırnağa incelemek yok. ben biraz inceliyorum tabii kim ne giymiş diye. ama özellikle modadır bu çok giyiliyor kesin almalıyım diyebileceğim birşey yok. herkes kendine göre giyinmiş. ama kot tişört ve spor ayakkabı. üşüyen sweatshirt giymiş terleyen tshirt... bazıları tayt giymiş bazıları şort. bizdeki gibi tornadan çıkmış saç şekli de yok. üniversitede giyim kuşam böyle ilk bakışta bakalım gördükçe yazarım.
birazdan devam edrim shrekin bilgisayarda işi var..

30 Ağustos 2010 Pazartesi

ilk gün ilk heyecan

evet ilk heyecan ne olabilir diye düşünebilirsiniz. Bu yeni bir gökyüzü altında yeni bir şehrin sokaklarında yürümenin heyecanı. İlk günümüzde kendimizi dışarı atabilmek için elimizden gelen her gayreti gösteriyoruz. uykumuz olmasına ve havanın yağışlı olmasına rağmen. Bu heyecan aslında bir yandan yeni şehri keşfetme heyecanı bir yandan da hayatımızı sürdürebilmek için gerekli mutfak ve ev gereçlerine ulaşma heyecanı. neyse Fiona ilk denemelerimizi anlattı zaten. Onun da dediği gibi ufak marketler ateş pahası. Ne varsa Walmart ta var arkadaş. Walmart olmasa Amerika'da olmaz gibi birşey. Bizim Kipa denginde bir yapı bir uçtan diğer uca gitmek için toplu taşımaya binmek lazım. Ha toplu taşıma dedim de Seattle havaalanına özel yeraltından bir metro sistemi yapmış adamlar. Saygıyla eğiliyorum. İzmir'e metro yapmak 10 yıl sürdü ve hala devam ediyor. Gümrükteki polis memuru C14 kapısına gitmek için 3 metro değiştirmeniz gerekiyor deyince ben emin olmak için havaalanı içinde mi 3 metro değişitrcez diye sorma ihtiyacı hissettim. Neyse bu tip dumur olaylar yavastan gozlemlemeye basladım . Yarın devam edeceğim.

Shrek

29 Ağustos 2010 Pazar

first day

sonunda renodayız. internetten bakıp beğendiğimiz anlaşma yaptığımız reno regencydeyiz. yakında resimlerini de göreceğiniz gibi stüdyo bir dairede kalmaya başladık hatta stüdyocukk. olsun bu da yeter hem temizlik kolay olur hem fazla dağıtmayız. dün geldik ve hemen uyuduk. shrekin fulbright arkadaşı deryanın getirdiği yemekleri bile yiyemedik yorgunluktan o derece... tabi akşam 7 de uyuyunca sabaha karşı 4'te uyandık. intenette annem ve babamla konuşmaya çalıştık ama malesef high speed internet yalan çıktı. inanılmaz yavaş ve kesilip duran bir internetimiz var o sebeple msn den görüntülü konuşamıyoruz. yarın skpy den deneyeceğiz. neyse başarısız internet deneyimimizden sonra tekrar uyuduk bu defa da 10 da kalktık. derya bu kez de kahvaltı hazırlamıştı. afiyetle mantarlı omletimizi yedik. demli çayımızı içtik. henüz o açıdan türkiyeyi özlemedik.
kahvaltıdan sonra hem alışveriş hem keşif için dışları çıktık. malum ne çatal ne kaşık ne peçete ne tuvalet kağıdı... derya sağolsun herşeyi paylaşıyor bize ama nereye kadar... 
ilk izlenimler şöyle, caddeler çok geniş, sürücüler çok kibar. pazar günü olmasına rağmen caddeler sakin. insanlar güler yüzlü. oturduğumuz yer şehrin tam göbee:) event centre, national bowling center, üniversite herşey çok yakın. 
neyse efendim, biraz gezdikten sonra hadi alışveriş yapalım dedik. ama bize tarif edilen yeri bulamadık neyse bi market bulduk içeri girdik iki gençten meksikalı kılıklı tip vardı. sepet sorduk yokmuş poşete doldurun dediler aldık poşeti başladık alışverişe. ilk şoku 2 dolarlık litrelik suda yaşadık, devamı aynı hızla geldi. herşey ateş pahasıydı sadece suyu alıp kaçtık. geri dönerken bizim caddenin devamında küçük bir market daha gördük. shrek burası likör dükkanı dese de ben yine de girip bakmak konusunda ısrar ettim çünkü akşam yiyecek bir şeyimiz yoktu. neyse bu dükkana da girdik. diğerinden daha fazla çeşit olsa da bu dükkan da çok pahalıydı. minicik bir paket makarnaya 99 c 12 yumurtaya 2,59 $ verdik ve oradan da çıktık. yürürken makarna haşlamak için de yumurta pişirmek için de yağa ihtiyacımız olduğunu fark ettim ve yine deryanın kapısını çaldık, sağolsun bu defa da dün tarif etmeye çalıştığı markete götürdü bizi walgreen denen bu market migros gibi büyük ama içinde sebze yok ve malesef yine de pahalıydı. bunun üzerine az sonra gideceğimiz daha da ucuz markete bizi götürmesi için ufuk hocayı aradık. bize anlatılana göre herşey 1 milyona tarzı biryermiş herşey varmış... göreceğiz..

ooooffff çoook yorgunum gelince devam ederim diyerek yarım bırakmıştım ama aynen yayınlıyorum. arkası yarın hatta yolculuk kısmı yani öncesi de yarın..

size sabah oldu bize akşam bu ne yaa. 

not: tabak bardak çatal kaşık hatta konserve açacağı bile alındı:))

27 Ağustos 2010 Cuma

yollarda

hay sizi tatlı insanlar bugün 88 kişi bakmış bloga. bu ne tatlı birşey yahuuu. ama yorum yapın izleyin çatlatmayın beni hhahhahhaha.

artık yalnız değiliz sanal alemde.

26 Ağustos 2010 Perşembe

macera dolu amerika

sonunda beklenen gün geldi şu an itibarı ile o günün içindeyiz. yarın bu saatlerde siz sıcacık! yuvanızda rahat koltuklarınızda otururken biz Atatürk hava limanında uyukluyor olacağız. çok heyecanlıyım ama fazla takmamaya çalışıyorum çünkü çok heyecanlanınca benim sindirim sistemim hassaslaşıyor. burdaki son günümü wc de geçirmek istemiyorum:)
kalacak yer olayını son anda depar atarak çözen shrek'e burdan selam gönderiyorum. çok şükür başımızı sokacak bir yer bulduk. bundan sonraki yazılarımızı size yeni eemisten yazacağız kısmetse:)) hala daha nası kendime güvensizim yazıyorum ama bir yandan da...
hayır efendim yok öyle tedirginlik gidiyoruz karrdeeşimmm :P
valiz toplamak çok sıkıntı orada geceleri sıcaklık 10 derece. yuh yani bildiğin kış. ama gündüz de 30 a kadar çıkıyormuş e bu da bildiğin yaz. yanımıza ne alsak şaşırdık malum sadece birer valiz hakkımız var onun da ağırlığı 23 ü ya da 25 i geçmeyecek. üşüme takıntılı bir insan olarak pek dertliyim. uçakta klimaları çok açıyorlarmış içersi çok serin oluyormuş dediler ya üşürsem yol hem bana hem shrek'e zehir olur:) ayağıma ayakkabı giysem şişer ayaklarım patates gibi olur ayakkabıyı yırtar çıkar mazallah:) sandalet giysem renoya akşam ineceğiz buz keser.. hay bin kunduz ne zor işler. keşke biri bloğumu okusa da akıl verse.. ha bu arada yarın yola çıkarken blogumuzu eşe dosta duyurmaya karar verdim bu fikri henüz shrekle paylaşma fırsatı bulamadım ama... artık zamanı geldi:)
umarım size amerikadan çok eğlenceli şeyler yazacağız kendimiz için değil sırf siz okurken sıkılmayın diye:))

bu defa gerçekten soluksuz bir macera bizi bekliyor. allahım noolur sağ salim varalım ve ne biliyim işte herşey çok güzel olsun:))

şimdilik hoşçakalın renoda görüşmek üzere

fiona

bir şarkı ile yolculuğu başlatalım ama şarkı ne olsun hmm puhahhaha evet evet bu şarkı olmadan olmaz

http://fizy.com/#s/102wwf

tamam biliyorum iğrencim:)

24 Ağustos 2010 Salı

garip bir duygu

hayır bu şaka-gibi-mahalleye karşı hissettiklerim değil. Fiona onlardan yeterince bahsetti bence. İnsanoğlu evrende kapladığı yeri kendi gözleriyle görmeyince kendini kaf dağında görmeye devam edecek. Ama 30.000 feetten bakınca öyle mi, bir nokta bile değiliz. Yapamadığımız şey yanımızdaki insan ile nasıl yaşayacağımızı bilmemek ya da bilip te işimize gelmemesi.

Neyse garip olan bir gün burda olmak, öbür gün başka bir yerde (hatta aynı gün içinde). Hayatımda çıktığım en uzun yolculuk olacak bu. Korkularım var tabi ama (o uçak koltuklarına nasıl sığacağım) rahat olmaya çalışıyorum.  Fiona ile yapamayacağımız, üstesinden gelemeyeceğimiz, olcak deyip te olduramayacağımız şey yok. Bu yüzden içim ferah. Yola çıkmak benim için hep çekici olmuştur. Benim şartlarımla çıkarsak tabi ki. Kendi arabamla, istediğim yerde durup mola vererek :)) Sende mi o kontrol manyaklarındasın diyebilirsiniz içinizden (hani kendim kullanmadığım hiç bir makinaya binmem diyen insanlardan). Yok ben onlardan değilim :) Ben sadece uçakta konserve olmaktan korkan koca bir devim :D Garip bir duygu diyordum uzaklara gitmek. Kendi yaşamımızı değiştirdiği gibi geride kalanları ve gittiğimiz yerdeki yaşamları da değiştirecek bir şekilde. Bazen sanki belli duyguları tatmin etmek için bu dünya getirildiğimizi düşünmüyor değilim. Benim durumumda mesela oğul olmak. İyi de bu mudur yani. Madem beni burda özleyecek oğlum gurbet ellere gitti diye ağlayacak bir aile bırakıyorum neden evlerine internet hattımı ve bilgisayarımı bırakıp internetten kolayca yüzümü görebilecekleri bir sistemi kabul etmiyorlar. Garip, çokkk garip. Sadece oğlum uzakta ve ben onun yokluğunda onu özlüyorum demek ve göz yaşı dökmek yeterli olacak yani toplum gözünde iyi bir anne baba olabilmek için. Onlar çevrelerindeki insanların sempatilerini kazanmış olacaklar bu uzakta olma bahanesiyle. Gerçekten içlerinde böyle hissettiklerine hiç emin olamayacağım sanırım. Rahatsızlığım boyunca da aynı manzara vardı çünkü. Merak etmeyin yargısız infaz yok bizde. Deliller üzerinden hareket ediyorum. :))

Garip bir duygu 15 temmuzdan (radyoterapi bitmisti) beri gitme hazırlıkları için her gün başka bir işi bitirmek ve mutlu sona (uçağa adım atmak) ulaşıyorum derken aslında bunun aynı zamanda yeni bir başlangıç olduğunun farkında olmak.

Evim dediğin yerin aslında artık senin evin olmaması garip bir duygu. Fiona'nın ailesi bizim eve taşındığından beri artık kendimi misafir gibi hissediyorum. Döndüğümüzde burası bizim evimiz olmayacak aslında. Kendimize  daha nezih bir bataklık bulmamız şart oldu anlıcağınız. Nezihten kastım daha sessiz. İnsan kaldıramıyor belli bir saatten sonra. Sitenin plajından denize girmeyişimizde bundan zaten yoksa yaban değiliz :)) Dinginlik iyi geliyor Fiona ve bana.

Evet tarih yaklaşıyor, yapılacaklar listesinde tek tük işler kaldı. Bakalım hepsini bitirebilecek miyim. Göreceğiz.   Yeni bir konuyla en kısa zamanda görüşmek üzere.

Shrek

nefret

sevgili günlük;
haberler iyi:) ama başım çoook ağrıyor onu ne yapacağız?? allahım en çok şu mahalleden kurtulacağım için sevinçliyim. kimse kusura bakmasın yazının bundan sonrası küfür içerikli olacak okuyup okumamak size kalmış. şu an türkiyede saat 23.40 ve yazlık bir mekanda değiliz, bildiğin şehir! ortamı. sokakta bağrışan oyun oynayan çocuklar var ama annelerinin ne iş yaptığı konusunda soru işaretlerim var. babalarının belli olmadığına da eminim. hele bir .bne var ki mahallede gece 2 den sonra eve gelen, arabada bangır bangır bülent ersoy'un geceleeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeerr diye kıçını yırttığı bir şarkı dinleyen onun da en az bülent kadar manyak ve sapık olduğune eminim.  bülent ona tecavüz etsin inşallah. herif gecenin yarısı gelip arabada bülentin kıçının yırtılmasını dinliyor ve herkese dinletiyor kimsenin gıkı çıkmıyor.

 evett çocuklar istop istop diye kıçını yırtıyor maşallah ya. dün gece de 1.30 dan sonra balkonda telefonla muhabbet eden bir beyinsiz vardı mesela. ya biri atom bombası atacaksa lütfen bu mahalleye atsın çoluk çocuk kadın ya da .bne kimseyi bırakmasın. ama saatleri önceden bana bildirsin ki ben de annemgile haber vereyim.

ya bu kadar güzel bir günün sonunda bunları yazdığıma inanamıyorum ama dün geceden kalan uykusuzluk. felaket bir baş ağrısı ve bu gece de uyuyamayacağımın işareti olan piç kurularının sesleri bana bunları yazdırdı. üzgünüm elden birşey gelmiyor. belki ilerleyen dakikalarda iyi birşeyler daha yazarım...

fiona

23 Ağustos 2010 Pazartesi

5. yılımız


beşinci yılımız kutlu olsun. seni çok ama çok ama çok ama çok çok çok çok çoktan da daha çok seviyorum. iyiki varsın iyi ki benimsin. hiç ayrılmayalım sonsuza kadar birlikte olalım. 

forever and a day..

20 Ağustos 2010 Cuma

paint it black

başlıktan da anlaşılacağı gibi ruhsal durumum pek iç açıcı değil. fiona bir şeyler karaladı az önce ama göz ucuyla bile bakmaya cesaret edemedim açıkçası.

tam biletleri alalım derken taklaya geldik. vize durumunu öğrenip biletleri kesinleştirmek için İstanbul'u aradım. Öğrenip bana döndüklerinde hiç aramasalardı keşke diye düşündüm. Naparsın olcakla ölceğin önüne geçilmez derler ya, onun gibi işte. Benim vize tamam, fiona'nın ki pazartesi salı'ya sarkabilirmiş. E uçak kalkıyor salı sabaha karşı desem de fayda etmedi. Etseydi daha farklı daha eğlenceli bir cümle yazıyor olabilirdim. :) Bana önerdikleri çözüm de benim önden gitmem, fiona nın arkadan gelmesi. Ya hiç vize vermezlerse prensese? O zaman ne olacak? Ranger ların mottosuna ne oldu? Leave No Man Behind? Hikaye mi yazıyorlar? Geride adam bırakmak var mı? Amerika'ya varınca anlatıcam bizim kültürü, biz de anca beraber kanca beraber derler sizin bu sözünüze diyecem. Gidebilirsek eğer.

Başımıza gelen olaylardan sonra hiçbir şeye kesin gözüyle bakmamaya alıştırmıştım kendimi. Hayatı geldiği gibi yaşamaya ama bu kadarı da ağır kaçtı. Vize görüşmesinden sonra administrative process diyerek yumuşattıkları ya da şekerle kapladıkları bir güvenlik soruşturmasına tabi tutulmamızın ve tanıdığımız bir insanın yardımıyla bu süreçten yırtmamızın ardından vizeleri almak için pasaportları gönderdiğimiz de başka bir sorunla karşılaşmayız diye düşünüyor insan. Hiç öyle düşünmeyin eğer bizim yerimizde iseniz bu kadar kolay kurtulamazsınız feleğin çemberinden. Dönerken dişlilerinin arasında sıkışıp kalırsınız. Bugün olduğu gibi...

Bir de işin ilginci insanlara laf anlatamıyorsun. Ben diyorum Fiona nın vizesi pazartesi salı çıkacaksa bekliyeyim onunla aynı uçakta gideriz. Onlar anlıyor ben karım olmadan gitmem. İşin kolayı burstan vazgeç Shrek diyorlar. Valla o ince çizgide dolaşıyorum aslında. Şimdiye kadar ekmeğimi yemeğimi bursu sağlayan kurum mu verdi. HAYIR. Gitmezsem ne kaybederim. 1 yıldır yaptığımız planlar ve hayaller + doktora tezimi daha kolay yazma şansı. Daha önce hiç mi hayal kırıklığına uğramadım. YOOO! beni sarsmaz böyle şeyler. Alışığız DNA mıza işlenmiş :)) Ne kazanırım, en basitinden şu anda çok az insanın yapabildiği bir şeyi yapar sözümde dururum. Fiona'ya verdiğim onsuz gitmeyeceğime dair sözü tutarım. Döndükten sonra 2 yıl Türkiye'de ikamet etme zorunluluğundan kurtulurum. Hırs yapar doktora bursuna buradan başvurur, hiç kimseye hesap vermeden çeker giderim.

Şimdi bütün işlerin serildiği haftasonuna yavaştan bir geçiş yapmış durumdayız. Bekleme ve merak etme modu. Endişelenme ve düşünme modu. Ne modu olursa olsun hiç eğlenceli değil. Bu ruh halinden ancak derin bir uykuya dalarak kurtulabilirsiniz. Bu sıcakta mümkün mü? Tabi ki hayır!!! o zaman acı çekmeye devam...

Bu şarkı da benden,


PaInT iT bLaCk ---- rolling stones (live)
Yükleyen ss370. - DiÄ�er müzik videolarına göz atın.

SHREK

dark and twisty

ne yazayım bilmiyorum ayın 24 ü yalan oldu bu sabah gelen telefonla. pöfff... çok canım sıkılıyor. hiç bir şey de yazasım yok.. bu akşam için şarkım bu

 
Meredith drowning_ grey's anatomy
Yükleyen angermadryogirl. - DiÄ�er müzik videolarına göz atın.

yavaş yüklerse sabredin. yok hiç çalmazsa bu şarkıyı bulun benim için dinleyin.. ingrid michaelson-keep breathing.

işin ilginci bir de rüzgar çıktı ki sanki fırtına gerçekten yaklaşıyor.

grey's başlasa da izlesek....

19 Ağustos 2010 Perşembe

bir uçak kalkar bu limandan

daha çok zamanımız var derken gitmeye yaklaşık 4 gün kala hala yapılacak işler var. kolay değil bir hayatı bırakıp diğer bir hayata başlamak anlaşılan. her ne kadar ev ve eşyalar yerinde dursa da hayatınızdaki bazı yapı taşları yerlerinden oynuyor ister istemez. Fiona gözaltı rengimden memnun değil mesela ama ben çok kafaya takmıyorum. dinleniriz geçer. ne zaman dinleneceğiz? muhtemelen uçakta giderken. az değil 36 saat. hayatımız uçaklar ve havalimanları olacak 1,5 gün için. Ha arkadaşımın deneyimlerini blogunda okuduktan sonra uçakta ne kadar dinlenilebilir anlamış oldum. allahtan amsterdam aktarmalı gitmiyoruz. pek ümit bağlamamak lazım. gerçi eninde sonunda yorgunluktan kendinden geçiyorsun.

Bir de arkadaşlar ve çevremiz şöyle sorular soruyor: "Heycanlı mısınız?" Ben de heycanlanmaya vaktim yok diye cevap veriyorum. Yine uçakta heycanlanacağız muhtemelen. Bizim gibi insanların hayatında heyecan farklı bir kavram sanırım. Her ne kadar mayıstan bu yana yaşadığımız sorunlar, ondan önce başımıza gelenler bizi yıldırmadı ise de, bir şekilde planlarımızı alt üst edip bizi son dakika kaosuna sürükleme konusunda oldukça yardımcı oldular. Tabi bu etkenler heyecan seviyemizi düşürüp kaygı seviyemizi yükselttiler fakat her zaman olduğu gibi her şey olacağına varıyor.

Uzun uzun yazmak istiyorum ama kafam çok karışık, şu iki paragrafı nasıl yazdım? o da bir muamma :) Uzun lafın kısası Fiona'nın aksine artık 24'ünde o uçağa bineceğimizden biraz daha eminim. Her şey buraya kadar geldiğine göre bundan sonra da arkası gelir.

Bu arada bu blog'u ne zaman arkadaşlarımıza duyuracağımızı kararlaştırmalıyız (hıh yapılcaklar listesine bir madde daha :D). Neyse biz bildiğimizde siz de bileceksiniz (bu kalıp böyle çevrilir mi?) şimdilik böyle olsun.

Bizi şimdiye kadar okuyan ya da okuyacak olanlara simdiden güzel bir gün diliyorum,
kaydın sonu...

SHREK

şıkşıkışıkışık aklım çok karışık

 bugün taşınma olayı gerçekleşti. taşıma işini başkaları yaptı ama yorulan biz olduk nedense. iki balkon ağzına kadar kolilerle doldu. aşağıdaki depoyu ferforjeler doldurdu. mutfak için gereken birkaç kutu açıldı ama hala milyonlarcası sırada. ama büyük kısmı atlattık. gerisi hallolur. fazla strese gerek yok.

sonunda evet biz amerikaya gidiyoruz diyebilecek kadar işler ilerledi, kafamdaki soru işaretleri azaldı. fakat şimdi de kimseyi arayıp ben gidiyorum diycek vaktim yok. yarın da bizi bekleyen milyonlarca iş var. şöyle ayaklarımı uzatıp Türkiyedeki son 4 günümü dinlenerek arkadaşlarımla görüşerek geçiremiyorum ne yazık ki. geçen hafta gidip gitmeyeceğimden emin olmadığım için kimseyi aramadım şimdi de vaktim yok. o sebeple kimse kusura bakmasın... herşey her zaman olduğu gibi son dakikaya kaldı.

yorgunum aklımda karışık ne yazsam bilmiyorum blogumuzu artık birileri okusun istiyorum. az kaldı biliyorum ama amerikaya gitmek kadar bu blogu duyurmak da beni heyecanlandırıyor.

bu akşam shrek'in amerikaya giden bir arkadaşının da blogu olduğunu öğrendik. ama biz daha önce başladık:) hadi okuyun yorum yapın siz de bişey söyleyin:)) böyle yaz yaz bir yere kadar.

amerika konusunda şimdilik bu kadar.

bu akşam kavak yellerini izlediniz mi. sanırım birileri çağrılarımı duymuş da diziye biraz komedi unsuru katmış neydi o bunalım bunalım ya.. tabiki bu iyiye gidişte efenin etkisi de büyük.bence aslıyı falan boşversinler dizi güven ve efenin maceraları olarak devam etsin izleyenler daha çok memnun kalır:))  asıl belirtmek istediğim konu dizideki tüm ama tümmm kadınların aynı ruju kullanmış olmalarıydı yuh dedim yuuhhh. mineyle aynı iş yerinde çalışan koca suratlı iri kemikli kızdan hiç bahsetmiyorum nerden bulmuşlar o kızı??   bu arada haftaya artık diziyi siz anlatırsınız bana hı???

bir de çakıl taşları var. sevgiyle takip ediyoruz. özleyeceğim gidince. tabi one tree hillden, gossip girlden, greys ten, supernaturaldan fringeden housedan vb. fırsat bulursam hhahahahhahahaaaa:)))

neyse ben şimdi çok yorgunum yine abuk subuk yazdım. okuyup kontrol edecek halim bile yok.
okuyan herkese sevgiler saygılar

değerli yorumlarınızı eksik etmeyin.

don't worry be happy


Bobby Mc Ferrin - Don't Worry Be Happy
Yükleyen malika83. - Son dakika haberler

18 Ağustos 2010 Çarşamba

if tomorrow never comes

şu işler bir bitsin carpe diem olacak hayat felsefem. bugünler yarın bunlar bunlar bunlar yapılacak diyerek geçiyor. misal yarın evler birleşiyor survivordaki adaların birleşmesi gibi:) hepimiz çok yorgun ve bezginiz bir de yarının yorgunluğu eklenince of of. shrek'in göz altları zaten mosmor. çok korkutuyorsun beni shrek çok. uyku uyumuyor bir bahane bulup sabahın köründe kalkıyor çalışmaya başlıyor.

çok şükür beklenen belgeler bu akşam üstü geldi ve konsolosluğa geri yollandı. shrek'in görevlendirme olayı da olacak gibi duruyor. hayırlısı. 24'ü olsun, olabilir falan diyorduk ama meğer olmak zorundaymış bugün gelen kağıtlara göre bir gün bile aksarsa herşey yeniden değişmek zorunda kalacakmış. allah korusun. biz hariç herkes çok emin gideceğimizden.

24'üne sayılı gün kalmasına rağmen şöyle bi ağız dolusu BİZ AMERİKAYA GİDİYORUZ.  diyemiyorum ya yemin ederim çatlayacağım. böyle bi belirsizlik bi tuhaf bi haller bu ne ya. hem çok kesin hem hiç değil.. kafayı yememek için çok uğraşıyorum ama ne kadar daha dayanırım bilmem.

craigslistten ev ilanlarına bakıyorum, tekrar tekrar bakıyorum. ev eşyalarını topluyorum. ama herşey bir hayal gibi ya da sanki hiç gelmeyecek bir yarına hazırlık gibi. farkında olmadan o yarına yaklaşıyoruz. bir bakmışız valizler elimizde vedalaşıyoruz. bak bunu yazdım ya midem acaip bulandı biranda....

vedalaşma görüşmeleri yapıyoruz. önce N., eşi ve bebişi ile görüştük. sonra D. ile. geçen hafta yazlıktan sırf bizi görmek için dönen izmirin sıcağında bize yemekler yapan Y. ve B. ile görüştük. dün akşam da shrek'in arkadaşları ile beraberdik. ama ben tamamen hissizim bu ayrılma konusunda.. eğer giden başka biri olsa daha üzgün olurdum. şimdi böyle bi laylaylom havam var. desem de inanmayın gerçekten karnım kasılıyor düşündükçe. konuyu değiştirmenin vakti geldi.

sevgili arkadaşım suyusevenkedi evi süslediğin, güzel yemekler yaptığın için değil (çünkü bütün kış bize yemek yaptın zaten) her zaman yanımızda olduğun sana teşekkür ederim. hırsızlıkta ameliyatta talihsiz serüvenler dizimizin her anında ama sadece sıkıntıda değil iyi günümüzde de yanımızda olduğun için seviyorum ulen seni.

ve bu klibi senin için seçtim ki ne zamandır aklımdaydı ancak fırsat bulabildim. beni ara aramazsan küserim diyen canım arkadaşım. hep haber edemezsem moralini bozma bilmiyom ne zaman geri gelcem alcam o yerlerden sana mor yazma


Umut Kaya - Mor Yazma
Yükleyen jetmanyak. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.



:))

16 Ağustos 2010 Pazartesi

çok yorgunum beni bekleme kaptan

şaka yaptım kaptan şaka. yorgunum ama sonuçta son bi gayret ederim. seyir defterini ben yazarım:)
evet çok ama çok yorgunuz. yazlık ve ev arasında mekik dokuduk resmen. güneşin altında dört kat merdiveni inip çıkarak kolileri yerleştirdik, yakan güneşin altında klimasız arabamızla gidip geldik balıklıova yollarında... daha da bitmedi en az bir tur daha var. ev oldukça hafifledi ama... at at at bitiremedik ıvır zıvırları. ne kadar biriktirmeye meraklı insanlarmışız her taşınmada bir kez daha fark ediyoruz. ama iki taşınma arası toplamaya devam ediyoruz nedense.

hava çok sıcak, dayanılır gibi değil saat 01.11 olmasına rağmen en ufak bir serinleme yok. olacak gibi de gözükmüyor. klimayı da açamıyoruz çünkü shrek öksürüyor ve burnu da akmaya başladı. çok korkuyorum çook. sonuçların iyi çıktığını yazmaya fırsat bulamadım yoğunluktan. sonuçlar iyi çıktı şükürler olsun. allah bir daha  yaşatmasın o sıkıntıları. keşke kimseciklere yaşatmasa, hasta olanlar da hemen iyileşse.

vize işimiz henüz olmadı, shrek'in görevlendirmesi çıkmadı. korkarım kaptan gerçekten bizsiz gidecek.:((
bekliyoruz bekliyoruz bekliyoruz sabır sabır ya sabır.

şarkıyı dinlemeden olmazdı bence hadi tıklayın

11 Ağustos 2010 Çarşamba

istanbuldan


pier loti den bi kare ekleyeyim dedim çünkü bloğumuzu henüz siz okumasanızda yurtdışından mesela abd, kanada, bulgaristan ve azerbaycandan izleyenler varmış google ın dediğine göre. fotograflarla zaman geçirsinler sıkılmasınlar.. keşke  artık birileri takip etse de yapayalnız olmadığımızı anlasak???

soluksuz bir macera bizi bekliyor

yarın doktor randevumuz var. bir ay doldu tedavi biteli, ilk kontrolümüzü yaptıracağız. umarım yarın güzel haberler veririm. öyle olacağını tahmin ediyoruz. her ne kadar korku bizi için için kemiren bir fare gibi aramızda olsa da kötü düşünceleri dile getirmiyoruz.  iyi düşünüp iyi konuşuyoruz ki herşey iyi olsun.

hergün biraz daha yaklaşıyoruz beni acaip bir korku sardı. sonuçta herkesin hayali uzundan kıyısından da olsa amerika, izlediğimiz filmler, diziler, moda, haber, ekonomi, teknoloji, siyaset, csi, gossip girl, fringe, lost, damages, greys anatomy, house... ordaki hukuk sistemini buradakinden iyi biliyoruz diziler sayesinde, bu yaz tüm sezonlarını tekrar izlediğim house ve yıllardır takip ettiğim greys sayesinde bir çok hastalığın belirtilerini biliyorum, rahatlıkla teşhis koyarım:) oraya gidince de doktorlarla marketteki amcadan daha iyi iletişim kuracakmışım gibi geliyor. velhasıl bu ay sonunda vize işlerimizi tamamlarsak amerika yolcusuyuz. gereken alt yapıyı oluşturdum tüm popüler diziler hakkında bilgi sahibiyim ama ama ama... birşey eksik... ben hala çok korkuyorum.

hadi başka birşeylerden bahsedelim kafamız dağılsın. mesela yaşasın efe kavak yellerine geri dönüyor. evet kötü kalpli kız kardeş ben gidiyorum o geliyor ama olsun çatla patla:))
118 18, 118 80 reklamları hala son hız devam ediyor sabır sabır ya sabır.
sibel can'ı tanıdım tanıyalı rejimde ama şu an show tv de maaşallahı var yine. ne gırtlak var sende yaa... sen neyse de kızına hakim ol be kadın.
atv deki bu tuhaf filmler nedir misal şu an gösterilen jodjaa akbar??? atv bütün parayı ezele saklıyor herhalde yazın tasarrufta.
evcilik oyunundaki tuğçenin gerçek hayatta sevgilisi varmış. vay arkadaş.. ne yorum yapsam bilemedim.
repo man'i izledim çok beğendim.
tv 8 deki galaksi rehberi programını sunan kıza sesleniyorum 'hayat sana güzel'. kadın new york'a gitti bir bölümü sadece özgürlük anıtını sağından solundan önünden arkasından çekerek geçirdi.
tarkan'ın yeni albümü zerre kadar ilgimi çekmiyor fakat aylardır çalınan şu 'sevdanın son vuruşu'nu ne zaman duysam tarkan geliyor gözümün önüne. bi barın tuvaletinde altın vuruş yaparken.
serdar ortaç da müzikal kariyerini çok güzel özetlemiş 'iki nota bi besteyim.' üstüne birşey söylemek gereksiz.
şu an amerikaya gideceğimi bilmeyen ya da son olaylardan sonra iptal ettiğimizi düşünenler var.. üzgünüm.. içimden bir ses böylesinin daha iyi olduğunu söylüyor.
sıcak çok bunalttı. zatürre korkusu bile klimayı açmamızı engelleyemedi..
nası yeterince çorba oldu mu???

10 Ağustos 2010 Salı

izmir



blog yazmayalı resimleri etiketlemeyi de unutmuşum... izmirden tazecik bir fotoğraf.. bugün çekildi bana önümdeki uzun yolu çağrıştırdı. yürüyerek gitmeyi düşünmüyorum korkmayın:)

yenildi içildi...


ev yapımı hamburger ve patates kızartması. patatesler biraz şekilsiz gözükebilir ama dışarda yenilenlerden sağlıklıdır kendileri, ne de olsa trans yağ kullanılmadı:))


kendi ellerimizle yaptığımız iiincecik hamurlu ve dublex pizzamız




çok güzel olmuştu koca tepsiyi bitirdik.

i'm the one who wants to be with you deep inside i hope you feel it too waited on a line of greens and blues just to be the next to be with you


To be with you - MyVideo

bu klibimiz de izmirden gülçin ve tüm sevenler için geliyorr.

6 Ağustos 2010 Cuma

i can see clearly now the rain is gone

Yes I can make it now the pain is gone All of the bad feelings have disappeared Here is that rainbow I've been praying for It's gonna be a bright bright bright bright sun shiny day


şarkı budur sağol shrek hadi herkes dinlesin


http://fizy.com/s/10gpdt#s/1jwmnm

müzik dinleyelim

http://fizy.com/s/101mdw

1 Ağustos 2010 Pazar

yarın

yarın yarın yarın... annem ameliyat olacak ama ben buralarda vize peşinde koşacağım. bu nasıl bir iş anlamadım.. amerikan konsolosluğu cep telefonuna bile izin vermezken ben meraklar içerisinde kendi derdimle uğraşacağım. annemi ameliyata girmeden öpüp koklayamayacağım çıkınca elini tutamayacağım. biliyorum ki ameliyata giren ben olsam o dünyanın bir ucundan koşar gelirdi. ama ben.. ah ben...
anniişiim seni çok seviyorum şu an burda olduğum için çok pişman ve çok üzgünüm. keşke şu an yanında olsaydım. umarım şu an rahat rahat uyuyorsundur, yarın da hemen girip çıkarsın ameliyattan hemen sağlığına kavuşursun. söz çok iyi bakıcam sana.
annemm çok özledim seni çok seviyorum...